Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Çözüm süreci ve tezkere

Birkaç yıldır içeriden ve dışarıdan yürütülen bütün operasyonlara bakın, hepsinin hedefinde Türkiye ve çözüm süreci var.
Bir tezgâh atlatılırken öteki başlıyor. Oslo, 7 Şubat darbesi, Gezi, 17-25 Aralık, Irak Kürdistan petrolüyle ilgili operasyonlar ve en sonunda sınırlarımıza dayanan IŞİD terörü... Hepsi bir biçimde çözüm süreci ve Türkiye'nin Kürtlerle ilişkisi üzerinde dönüyor. IŞİD terör örgütünün önce Erbil'e, sonra Kobani'ye saldırması da bununla ilgili.
Şimdi sınırımızda bölgenin de kaderini derinden etkileyecek yeni bir süreç yaşanıyor. ABD ve koalisyon devletleri IŞİD'e yönelik bombalamalarını sürdürüyor, Türkiye ise Irak ve Suriye'den kaynaklanan olası gelişmelere önlem almak için bir tezkere hazırlığında.
Peki, tezkereyle nasıl bir politika devreye girecek? Bunun ayrıntılarını önümüzdeki günlerde göreceğiz ama elimizde o politikaların içeriğine ilişkin ipuçları var. O ipuçlarını önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan Meclis'te verdi. Türkiye'nin, çevresinde olup biten olaylara ilgisiz kalınmayacağına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, rahmetli Özal'ın bölgeye yaklaşımını da hatırlatarak Türkiye'nin sürece nasıl baktığını şöyle anlatıyordu: "Türkiye, geçici çözüm arayışlarında, kendini kullandıracak bir ülke de değildir. Türkiye Irak ve Suriye'de süren krizleri en iyi analiz edebilen ülkedir. Bölgedeki tüm terör örgütleriyle kararlı bir mücadele sergilenmeli, Türkiye'nin öneri ve uyarıları da dikkate alınmalıdır."
Sınırlarımızdaki gelişmelerle, Türkiye'nin bölgeye yaklaşımı ve çözüm süreci siyaseti aslında birbiriyle ilişkili. Bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "çözüm süreci"nin önemine vurgu yapıyor ve bir çağrıda bulunuyordu:
"Çözüm Süreci'nde nihai hedef, şiddetin her türlüsünün dışlanması, siyasetin çözüm aracı olarak devreye alınmasıdır. Siyasi partilerimiz, şiddetle aralarına mesafe koymalı, peşin hükümlü ve önyargılı olmaktan kurtulmalı, kararsızlığı bir kenara bırakarak, çözümün tarafında, çözüme katkı sunmanın mücadelesi içinde olmalıdır."
Bu yaklaşım ve hükümetin Çözüm sürecine ilişkin yol haritasını yayınlaması Türkiye'nin sürece ne kadar önem verdiğini gösteriyor.
Şimdi gelelim asıl soruya, Peki, aynı inancı Kürt siyasi hareketi sürdürüyor mu? Son dönemde Kürt siyasi aktörlerinin Kobani kuşatması sonrası "çözüm süreci bitti" açıklamaları artsa da son sözü Abdullah Öcalan'ın söyleyeceği biliniyordu. Öcalan, da önceki gün son sözünü söyledi. Şöyle diyordu:
"Son derece ciddi gelişmelerin yaşandığı kritik bir dönemdeyiz. Sadece bölge açısından değil, insanlığın geleceği açısından da bıçak sırtı olarak tanımlanabilecek günlerden geçmekteyiz. Burada dar anlamda yürütülen görüşmelerden, müzakere yanı ağır basan bir kararlılık ortaya çıkmış ve bu düzeyde mutabakata varılmıştır. Gelinen noktada yol haritasının eylem planı da ortaya çıkmış bulunmaktadır. Artık birincil önemi haiz olan şey bu yol haritası ve eylem planının anlamlı bir ilkeler bütünlüğü ile çerçevelenmesidir."
Öcalan açıkça çözüm süreci konusunda "mutabakata varılmıştır" diyor ve yol haritasının "birincil önemi haiz" olduğunu söylüyordu.
Bu da günlerdir dillendirilen "çözüm süreci bitmiştir" sözünün bittiğini gösteriyor.
Şimdi bölgede yaşananlara karşı ortak tavır almanın tam zamanı... Acaba Kürt sivil siyasetçileri bölgede olup bitenlere bu çerçeveden mi bakacak yoksa negatif yaklaşımlarını sürdürecek mi?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA