Dünkü yazımda caddenin sessiz ve sakinliği içinde yürürken, nerden çıktığı belli olmayan bir motosikletin, özel olarak bozulmuş egzozuyla bir anda makineli tüfek gibi patlaması anında ağzımdan dökülen lafları anlatmıştım..
"Vahşi Batı'da kovboy olsaydım, bu herifi vurmuştum.."
Ağır, çok ağır bir şeydi değil mi içimden geçen.. Ama bir şeyi de ifade ediyordu..
Ruh halimi.. Yani nasıl bir öfke içinde olduğumu..
Düşünün.. Hepimiz öyle değil miyiz?.
Niye böyle öfke küpüne döndük biz?. Krizler içindeki dünyanın gıpta ettiği bir ekonomik refah düzeyinde, hemen her şeye sahip bir ülkenin insanları olarak, sevgi ve mutluluk içinde, yaşamın keyfini çıkaracağımıza, niye böyle öfke küpüyüz?.
Çünkü yıllardan beri bu ülkeye öfke pompalanıyor..
Bütün siyasal liderler, televizyon kamerası gördükleri her yerde öfke kusuyorlar.
Sade onlar mı?. Herkes..
Bütün sportif liderler mesela, "Rakip" sözcüğünü kaldırmış, yerine "Düşman" koymuşlar..
Herkes, her konuya ikiye ayrılmış.. Ya birindensin, ya ötekisin..
Arası, grisi yok..
O zaman bir kıvılcım yetiyor işte, parlamaya ve patlamaya..
Üç gündür, İstanbul başta, ülke yer yer savaş alanına döndü.. Televizyonda izlediğim görüntüler kanımı dondurdu..
Kızılay ambülansına bile molotof kokteyli atacak kadar kendimizden geçmişiz..
Bankalar, AVM'ler saldırıya uğramış..
Hadi onlar, sağcılık, solculuk terörü yaşadığımız günlerden kalan alışkanlık..
Peki, esnaf?. Senin, benim gibi mahalleyi doyurmaktan başka amacı olmayan esnafın dükkanları niye yakılıp yıkılıyor?..
Ve de o talanlar.. Camları kırılan dükkanları önce boşaltan, sonra ateşe verenler?..
Kıvılcım bir çakıldı mı, sonu korkunç..
Çünkü, ani öfkelilerden çok daha fazla, bu öfkeden yararlanıp, kendi emellerine hizmet için fırsat kollayan (Belki de kıvılcımı çakanlar da onlar) toplum psikolojisini kullanıp, çirkin amaçlarına ulaşmayı planlayan, hedefleyenler var aramızda..
Gece başına maskesini geçirip, eşarbını sarıp otobüsü ateşe veren, sabah hiçbir şey olmamış gibi ayni otobüsle işine gidenler var..
Nedir bu?.